Mutluluk..
Sevmek çok nevi şahsına münhasır olmakla beraber öyle göründüğü kadar kolay
da değil.. Doğduğun zaman bir bilinmeze doğup geliyorsun. Kimse sana nasıl
sevilir öğretmiyor. Belki onlarda bilmiyor ve bunun hiç farkında bile
değiller.. Onlarcası belki binlercesi var nasıl sevilir bilemeden
yolculuklarında kaybolan..
Dublinin bu eskiciler pazarı her ayın son pazar günü şehrin yaşadığımın tarafına çok uzak kalan bir çok binanın ortasında beklenmeyen bir açıklıkta kuruluyor. Kimisinde tarih yoktu kimisinde ise bilmediğim dillerde yazılmıştı cümleler.. Zamana tarihin ucundan köşesinden dokunur gibi herbir karta dokundum usulca kartları gönderenleri ve alanları hayal ederek. Şimdi neden buradaydılar acaba? Kartların hayat hikayelerini yazmaya çalıştım basıldıkları andan bu tezgaha gelene dek.. Kimisinde sevdalar vardı özlemi bolca kimisinde mutluluk vardı belki bir kısmında acı vardı anlayamadığım dilden. Peki bunları bize öğretiyor muydu birileri? Yoksa biz öyle rastgele günlerden birisinde mutlu olmayı diğer birinde acıyı mı öğreniyorduk..
İlk ne zaman mutlu oldum diye
düşündüm hayatımda çok eskilere balıklama atlayarak. Ne zaman ve nasıl
sorularına her ne kadar uzun sürsede bu eskilere dalistan elimde bir cevapla
çıkamadım. Zannimça kimsenin öğretmediği bir başka duygu da mutluluk idi. Oysa
mutluluk ne çok işe yarıyordu bu hayatta ve kimse öğretme zahmetine bile
girmiyordu.. Ama bu hayat yaralarımı mutlulukla sarmayı öğretmişti bunun
farkına vararak buşelik makamında sevdiğim birkaç güzel insani hatırladım.
Yaralarımı mutlulukla sardım.. Annemin yaprak sarmaları gibi inceden, sabırla
ve saatlerce süreninden..
Comments
Post a Comment