Kiraz hevenkleri..



Hasan mavi penye şortunun altında çubuk gibi görünen bacaklarını bile şaşırtan bir hızla koşuyordu. Çukurovanın sıcağı artık toprakta ne bir damla su, ne hal bırakmıştı. Sıska vücudunun ucuna kondurulmuş siyah lastikten terliklerini yere sürterken arkasından bolca toz çıkartıyordu çatlamış topraktan. Pamuk hasadı başlayalı çok olmamıştı. Hasan aktığı belli olmayan kanalın diğer yakasına ne ara geçmişti kimse farketmemişti. Pamuk tarlasının içine dalmış koşmaya devam ediyordu. Çukurovanın nemi esmer alnında birikmiş ve az önce geçtiği kanal sakinliğinde şakaklarından akıyordu.

İsmail emmi diye bağırıyordu Hasan nefesinin çıkabildiği kadar. Yanından geçtiği annesini görmediği gibi ne seyirtiyon diyişini de duymamıştı.

İsmail emmi ne olduğunu anlayamadan Hasan ne oldu, ne seyirtiyon diye sormuştu.

İsmail emmi derken tekrar bir seferde nefes almıştı sıska oğlan, sonrasında anlatacağı beş dakikaya yetecek kadar. Bir solukta İsmail emminin kızı Ayşenin göbelekten zehirlendiğini, şimdi Mustafa emminin büyük oğlu Ahmet ile Ayşenin büyük ablası Hatice ile hastaneye götürüldüğünü anlatıvermişti.

Göbeleği nereden bulmuş diyebilmişti ellilerini az önce geçmiş gözleri büyümüş İsmail emmi. Çukurovanın sıcağında kavrulan kırışıklıkları oluk oluk güneş görmemişti yaşından daha yaşlı gösteren adamın. Nasırlı eliyle tuttuğu pamukları ve pamuk etekliğini bırakmadan koşmaya başlamıştı arkasında koşan Hasanla beraber. Hasan bütün oyunlarda pilavlik olmasına rağmen İsmail emminin hemen arkasından koşmaya devam ediyordu. Su kanalına ulaştığında elinde ki ve eteğinde ki pamukları farkeden İsmail emmi duraklayıp fazlalıklarından kurtuldu.

Büyük kızı Hatice doğduğunda aldığı arabasına ulaştığında nefesi yetmediğinden ismail emminin dünya daha hızlı dönmeye başlamıştı. Elini boyası tavanından dökülmeye başlamış kirli beyaz arabasına yasladı belki biraz daha yavaş döner dünya diye. Hasan hiç beklemeden İsmail emmiyi arabaya çoktan binmişti bile.

Sen nereye, dedi İsmail emmi.

İsmail emmi belki bir ihtiyacınız olur ben seyirtip hallederim, dedi sıska kavruk oğlan.

İsmail emmi kadar yaşlı olmasada senelerdir ismail emmiyi taşıyan arabada klima yoktu. Hasan pencereyi aşağı indirdi belki şansı yaver giderde çukurovada bir esinti çıkar diye. Sonra kolunu pencerenin tam tepesine koydu hafifçe kıvırıp. Kavruk oğlanın şu yaşına kadar olan hayali bir gün  kendi arabası olunca aynen böyle kolu pencerede araba kullanmaktı. Hasan arabanın diğer tarafında olsa bile kolunu koymak o pencereye mutlu ediyordu onu. Sonra bir an nereye gittikleri farketti ve yüzünde ki o ışıltılı gülümseme yerini cüssesinden daha büyük bir kaygıya bıraktı. Ya Ayseye birşey olursa? Kimle oynayacaktı ikindi vakti hava serinlediğinde gülleleri? Ayşenin gözüne bakar gibi baktığı gülleleri her gün ne için sayacaktı?

Hastaneye vardıklarında Hatice elinde bir çabutla kapının hemen diğer tarafına çömelmişti iç çekiyordu. İsmail  emmi için bir sene ama gerçekte beş saniye olan sürede anlayamamıştı kendisi büyük kızının ne yaptığını. Hatice artık ağlayamıyordu, sanki vücudunda ki bütün suyu gözyaşı olarak akıtmıştı çukurova sıcağında alev almış betona. Kalmamıştı Haticenin vücudunda bir damla su, o yüzden sadece çok derinden gelen bir hırıltı çıkarıyordu.

Gızım ayşe nerede, dedi İsmail emmi sesi titreyerek. Kavruk oğlan İsmail emminin şalvarının arkasında saklanmış gözlerinin ucuyla bakıyordu Haticeye. Sanki şalvarın arkasına hiçbir kötülük uğramaz, kötü haber ulaşamaz gibi.

Gurtaramadılar bagam, dedi Hatice kendisi değilde yanlarından meraklı bakışlarla geçen hasta bakıcı konuşurmuşcasına. Hasta bakıcı yüzünde hiç bir ifade belirmeden kafasının döndüğü yere kadar izledi Hatice ve İsmail emmiyi. Hastane kokusu sinmiş beyaz terliklerinin sesi duyuluyordu kendisi karşı pencereden vuran ışıkla sisli bir karartı olduğunda.

Ayşe nerede Hatice abla dedi, kavruk oğlan olabildiğine korkak..Hasan mavi penye sortunun içinde neredeyse görünmez olmuştu. Hatice gitti dediğinde çatlak sesiyle..

Ayşe gitmişti ve Çukurovanın temmuz ateşini hissettiği gibi elleri alev alev yanıyordu esmer çocuğun. Ayşe nereye gitmişti? Ne zaman dönecekti? Hatice ablaya bakılırsa bir daha gelmeyecekti Ayşe.. Hasan bekledi günlerce dallı şalvarıyla koşarak gelen Ayşeyi sokak başından çıkıverecek gibi. Esmer oğlan artık gelmeyeceğini anladığında Ayşenin, hayaller kurmaya başladı içinden sevdikleri çıksın diye. Hikayeler anlattı herkese mutlu sonla biten. Sonra hiç ayrılmadık dedi kendine çukurovada geçen filmlerinde.. Kavruk Hasan değildi adı artık ama kolunu arbasının camından sarkıtarak dönmüştü seneler sonra Ayşenin dönüşünü beklediği topraklara..

Radyosunda Hüsnü şarkısına başlamıştı, gün batımını her zaman izlediği tepeliğe ulaştığında Hasan.. Hasanın aklında beliren mısralar peşi sıra gelip hızlıca silikleştiler..Hala durup durup kendini tekrar ediyor birkaçı bir Behçetin kırgın sesinden bir Hüsnünün derin sesinden..Bir saksağan kuşu öttü uzunca sonra yürüyerek gözden kayboldu..Sonra mısralar yeniden başa sardı- git dersen kuşlar da dönmez, güz kuşları.. yanıma kiraz hevenkleri alırım ve seninle yaşadığım o iyi günleri, kötü günleri bırakırım.. söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım.. belki sararmış eski resimlerde kalırım.. belki esmer bir çocuğun dilinde..
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
                        geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
                   o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz 
                      bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.
Hasan elinde iki tane gülleyi tutuyordu sımsıkı o güzel günlerini tutar gibi...


Comments

Popular posts from this blog

İmam bayıldı

Şiir